Kesattı gün; neredeyse hiç iş çıkaramamıştık. Okullu veletleri saymazsak ki saymayalım (Onlardan cebinize ancak birbirine değdikçe şıkırdayan bozukluklar düşer, daha fazlası inanın olmaz.) para kazanamamıştık. Arada bir Hakkı Ağabey ile muhabbet edip, önümüzden kalçalarını bir orospu gibi sallamaya özen göstererek geçen iyi aile kızlarını dikizleyerek günümüzü öldürmeye çalışıyorduk. Bizim mahallede erkek olmanın getirdiği bazı zorunluluklar vardır, racon derler bizde buna. Sizdeki etik kurallar gibi, gelenekler gibi bir şeydir bu bizde. Eğer önünüzden güzel bir kadın geçiyorsa, onun vücudunu ezberlercesine bakmalısınız; içine düşecekmiş gibi, baktığınızı fark etse bile ki fark eder (Fark etmiyorsa aptaldır.) hiç çekinmeden yapmalısınız bunu. Evliyseniz bile yapmalısınız; Matador Ağabey gibi, onlara sığırlarına daldığı gibi dalacakmış gibi, korkutarak bakmalısınız, çünkü yapmazsanız mahcup olabilirsiniz. İsminiz çıkar ve bizim mahallede isminiz bir kere çıktıysa, onu bir daha indirmek için yeni sıfatlar kazanmanız gerekir, bu zordur. Bunu en iyi bizim Doğan bilir, Oğlancı Doğan. Oysa Allah için onunla aynı kerhanede iki Rus Karı’yı becermiştik. Güzel bir gündü. İnleterek halletmiştik işimizi ama gel gelelim mahalle bunu önemsemez. Mahalle sıradan şeyleri inanın önemsemez. Ne bileyim biri gelip de “Necla’nın memeler kaç beden hacı?” diye sorarsa ve siz de cevap veremezseniz, taşak muhabbetinin öncelikli konusu olursunuz burada aylarca. Önce bir göz doktoruna görünmeniz istenir sizden ve bir sorun çıkmazsa gözlerinizde ki genelde çıkmaz, tanıdık bir kerhaneye gitmeniz önerilir. Tanıdık kerhane istenir, çünkü iş tuttuktan sonra yanınızda gelen ağabeyler orospunuza gidip sorarlar: “İş var mı bizin oğlanda, iyi marizledi mi seni?” ve orospunuz da hiç çekinmeden her seferinde doğru cevabı verir, çünkü bizim mahallede orospu olmanın bile kendi içinde bir adabı vardır, çok zorda kalmadıkça yalan söylemezler ve kendilerini namuslu insanlar olarak görürler, onların namusları kıçlarında saklıdır. İşte, tüm bu formaliteyi yaşamamak adına Necla’nın memelerinin bedenini onun içine girmeden bilebilecek kadar iyi kesmelisiniz hatunu. Bizim mahalle adi bir mahalledir çünkü ve adi olan her şeyin kendi içinde anlaşılmaz ama herkesçe kabul edilen prensipleri bulunur.
Leyla gelmişti. Bostan Leyla, ona bostan deriz çünkü mahallenin gedikli orospularından biridir. Ayten Abla’ya çalışır. Berber Ağabey’in üstündeki evdir mekanı. Ücreti herkesten fazla, muamelesi herkesten özeldir; onun yanındayken kendinizi onun kocasıymış gibi, zengin ve güçlü bir adammış gibi, hatta tanrıymış gibi hissedebilirsiniz. Bu yüzden onu becermek için her seferinde yüz lira bırakmanız gerekir yeşil çantasının içine. (Doğrusu tam bir orospu çantası ama ona yakışıyor.)
“Hoş geldin abla.” dedi Recep. Her orospunun kocaları vardır bizde. İyi bir orospunun onlarca kocası vardır özellikle ve kocası olmayanlar onlara “Abla.” demekle yükümlüdür. Bu da raconumuzu oluşturan kurallardan sadece biridir.
Leyla ağzındaki sakızı birkaç kez bir orospu edasıyla çiğneyip ayakkabımın önüne fırlattıktan sonra: “Eyvallah canım benim. İşler nasıl?”
“İyidir abla, ne olsun geçinip gitmeye çalışıyoruz işte. Gariban işi bizimki. Kurtulacağım bir gün bu çöplükten, andım olsun kurtulacağım. Ben sizi en iyisi yalnız bırakayım, kendine iyi bak abla.” dedi ve içeriye, Matador Ağabey’in yanına doğru seğirtti.
Leyla benim takıntımdır. Bunu herkes bilir. Benden çekinen yeni yetmeler bu yüzden namını bilseler bile yanına gitmezler, benden korkusu olmayan ağabeyler ise (Çoğunluk onlardır.) özellikle giderler ve her seferinde “Senin manitayı becerdim.” dercesine alaycı bir şekilde dakikalarca önüme geçip bana bakarlar. Bir gün cinnet geçirip hepsini cebimdeki yetmiş yıllık antikayla doğramaktan korkuyorum.
Leyla yanıma yaklaştı. Kollarını boynuma dolayıp, dudaklarını kulağıma yanaştırıp: “Ne zamandır gelmiyorsun, hayırsız.”
“Mangır yok şu ara,” dedim, “olduğu an geleceğim. Çok özledim.”
“Bilmem ben, seni aratmayanlar var. Muşmula musallat oldu şu ara. Malzemesi seninkinin iki katı nerede…”
“Sus,” dedim lafını bölerek, “Sıçarım şimdi Muşmula’ya da sana da.”
“Şş.” dedi gülümseyerek, “Duymasın. İspirto’yu harcadığı gibi seni de harcar yoksa. Hiç korkmuyor musun güzelim?”
“Bana ‘güzelim’ deme.” dedim, “Rahatsız oluyorum bundan. Bana ne erkeklerinden, ayrıca takımımdan oldukça memnunum ben. Sen beğenmiyorsan bir daha gelmem, bu kadar basit.”
“Aptal,” dedi, “ben de memnunum. Muşmula’nınki seninkinin iki katı olabilir ama sende olan bir şey var ki hiçbirinde yok. Duygulu düzüyorsun beni. Arzulu. Kimse yapamıyor senin yaptığını.”
Egom okşanmıştı. Sırıtarak hafifçe yanağını okşadım ve “Ne istiyorsun, her zamankinden mi?” diye sordum.
“Evet.”
On gramlık ot torbalarından birini çantasının içine bıraktıktan sonra, elini cüzdanına doğru götürdüğünü görüp ona engel oldum: “Saçmalama, ben senden ne zaman para aldım. Geldiğimde ödeşiriz.”
“Tamam yakışıklı.” dedikten sonra yanımdan ayrıldı. Görünürden kaybolana kadar onu izledim. Her zaman bir beden küçük etek giyerdi ve düğmelerinden en sonuncusunu ilikleyemezdi. Bunu ancak onun kocaları bilirdi, özellikle de ben bilirdim. Eteğin kumaşının kalçalarını iyice kavraması ve hatlarını meydana dökmesi için yapardı bunu orospu. Kıçına güvenirdi çünkü. Siktiğimin karısı sahip olduğu her şeye fazlasıyla güvenirdi, kendisini tanırdı. Beni tahrik eden şey de buydu sanırım; onda kendimde göremediğim şeyleri görüyordum. Güçlüydü, özgüveni yüksekti, aynı zamanda zekiydi ve zarifti. Bu beni çıldırtıyordu. Bir erkek olmama karşın bu beni çıldırtıyordu. Ona karşı hassas olduğumu herkes bilirdi, özellikle de Recep. Recep de ona hayrandı, bunu bir gece kafalar duman olduğunda ağzından kaçırmıştı ama benim durumumu bildiğinden ona hiç yanaşmadı. Yanaştıysa da ben bilmiyorum ama yapmamıştır, bizim mahallede hiçbir şey saklı kalmaz çünkü, yapsa duyardım.
Leyla köşe başını döndükten sonra içeriye bakarak: “Recep,” dedim, “ulan at boku. burada tek başıma dikiliyorum yarım saattir. Orada pinekleyeceğine gel de biraz muhabbet edelim. At boku.”