ay kırığı. üç.

Bir aksilik çıkmadıkça günde en az üç defa sevişiyorduk. Ya da düzelteyim; o beni beceriyor, ben de buna sesimi çıkarmıyordum. Daha doğrusu çıkaramıyordum; açıkçası o kadar cesur biri değildim. İçinde duygusallık barındırmasa bile, içimde olması beni anlamsız bir şekilde mutlu edebiliyordu. Epey uzaklaşmıştı benden ve uzaklaşmaya da devam ediyordu. Aptal değildim, farkındaydım bunun, ama farkında olmam her şeyi daha kötü hâle getiriyordu. Arada soruyordum, inkar ediyordu, tekrar soruyordum, bağırıyordu, üçüncü kez sormaya cesaret edemiyordum, olur da ceketini alır gider diye. Evet, bir ceketi vardı. Siyah bir deridendi ve beline kadar iniyordu. Bugün yaktım onu. Yakmak zorundaydım, ondan bir hatıra kalamazdı dolabımda. Çünkü düşmanımdı o benim. Güleceksiniz bana ama, hiç belli edememiş olsam da böyleydi. Sarhoş bir tutsaklıktı daha çok benimki. Bağlıydım ona. Benden gitmesi de hiçbir şeyi değiştirmeyecekti üstelik, biliyordum. Çünkü ilkimdi ve ben ilkleri unutma konusunda başarılı biri sayılmazdım. Sıradandım ben ve o beni sıradan hissettirmeyen tek şeydi. Hayal gibiydi ama bir yandan da tek gerçeğimdi. Hep öyle kalacaktı ve söylemiştim sizlere, bu yüzden benden başkasında olmasına tahammül edemezdim. Eğemezdim o gün boynumu, önceki onlarca günün aksine. Yapamazdım. Kaybedemezdim onu. Çünkü ondan başka kaybedebileceğim hiçbir şey kalmamıştı artık hayatımda. Babama bile yeterince üzülememiştim. Oysa ben babasına aşık olan o kız çocuklarındandım. Yani, öyle sanırdım; masumiyetini, masum olmayan bir adamla harcayan bir kadına dönüştüğümü fark edene dek.

“Keşke.” diyorum şimdilerde. “Keşke biraz daha yetenekli olabilseydim.” diyorum. Ne bileyim. Ekmek bıçağını vücudunda gezdirirken dalmasaydım ona dair düşlere. Bıçağı düşürmeseydim yere. Bıçağın sesi uyandırmasaydı onu. Beni üzerinden atıp, “deli karı” diye çığlıklar atarak kaçıp gitmeseydi evimden. Adresini yıllar sonra öğrenip gittiğimde, onu başka bir kadının elinden tutmuş giderken görmeseydim sokağında. “Keşke” diyorum kendime. “Her şey başka olurdu belki.” diyerek avunuyorum. Bileğimden kanlar akıyor. Kanlar suya karışıyor. Uyuşuyorum. Uyuyorum. Uyurken bile onu düşünüyorum. “Keşke” diyorum kendime, “O ilk gün kırmızı ışık hiç sönmeseydi.”

4 yorum: