paslanmış hayaller ve bilenmiş kırıklar.

“İnsanlık öldü.” dedi alaycı bir ses tonu ve yalancı bir kahkaha ile, gözleri gözlerime bakarken.

“Hayır.” dedim ona, “Hiç doğmamış bir şey, nasıl ölebilir ki?” Gözlerimin gözlerine bir yumruk gibi çarptığını hissedebiliyordum. O da hissetmiş olacak, başını öne eğdi ve elini omzuma, bir dostun samimiyeti ve aynı zamanda bir kaybedenin mahcup hassasiyeti ile bıraktı.

“Örselenmiş bir bencillik bize gereken.” dedim ona. “Yok edilmiş bir gurur ve parçalanmış hayaller.”

“Fazlayız bu dünyaya.” dedi. Sesi titriyordu ve dudakları kurumuştu.

“Hayır” dedim bilmişçesine, “Eksiğiz.”

“Nasıl?” dedi. Beş dakika sonra ölecek olan bir adamın merakı vardı sanki üzerinde ve söyleyeceklerimin beş dakika sonrasını değiştirmeyeceğini iyi biliyordum.

“Eksiğiz. Bir şeylere ihtiyacımız var, biliyoruz, hissediyoruz, ama neye ihtiyacımız olduğunu bilemeyecek kadar da eksiğiz. Hiç geçmeyecek bir acının, hiç var olmamış yarasıyız. Ölüme giderken kaybolduk ve bulunduğumuz yer şüphesiz ki hayat değil. Tek ihtiyacımız olan bizi sobeleyecek bir tanrı. Biliyorsun.”

“Biliyorum.” dedi, sadece o kadar.

Ve ben, aynanın karşısından ayrıldım. Neye ihtiyacım olduğunu iyi biliyordum; az kullanılmış bir tıraş bıçağı ve biraz cesaret.

1 yorum:

  1. http://www.youtube.com/watch?v=xKnDbtP0BsU&feature=related
    bununla okuyunca daha bir güzel oluyor

    YanıtlaSil