sahibi var.

Otuzar adet şınav ve mekik çektim. Zamanı önemsiz, ama günde en az iki kere yaparım bunu. Yapmadan kendimi iyi hissedemem. Aslına bakarsanız spor yapmak ve kendimi formda tutmak da değil amacım. Doğrusu başlarda böyleydi, ama zamanla farklılaştı. Benim için bu rutin bir döngü artık. Görev gibi. Sonunda kendimi iyi hissediyorum. Benim gibi takıntılı biriyseniz bilirsiniz; orgazm sonundaki o tatlı ve esrik duygu gibi. Ya da işemek gibi. Sarhoşken kusmak gibi. Sarhoş değilken kusmak gibi. Rahatlatıcı işte, bilirsiniz.

Düşünmeye başlamıştım. Bir şeyler yapmam gerektiğini biliyordum, ama ne yapmam gerektiğinden pek de emin değildim. Hayatımı bir film şeridi gibi gözlerimin önüne getirmeye çalıştım. Gelmedi. Gözlerimi kapadım ki en başta kapamam gerekiyordu, ama yine olmadı. Koltuğumdan kalktım ve elimdeki kitabı ki ismini dahi hatırlamıyorum, odamın bir kenarına fırlattım ve kendimi yatağıma bıraktım. Bir şeyler canlandı gözlerimde. Aslında gözlerimde mi pek emin değilim. Kafamda diyelim. Bir şeyler görmeye başladım. Gördüklerim beni iyi hissettirmedi. “Geçmişim ne kadar da boktan.” diye geçirdim içimden. Öyleydi. İyi değildi ve düşünmedikçe aklıma yalnızca iyi olmayan geçmişimden kalan az sayıda iyi hatıra gelirdi. Onlara tav olurdum doğrusu. Tav olmayı severdim de. Tav olamıyordum işte düşünürken, sorunum buydu. Düşünmek bana iyi gelmiyordu ve düşünmenin iyi gelmediği her insan gibi, kendimi düşünmekten de alamıyordum. Paradokslar içindeydim ya da başlı başına bir paradokstum. Çözmeye çalıştıkça da biraz daha kayboluyordum. Kendi içimde kaybolmak da fenaydı üstelik. Karanlıktı orası. Beni aydınlattığını sandığım her insanla biraz daha kararmıştı. Üstelik bunu ben yapmıştım. Yapmaya devam edeceğimden de eminim. Kendime acımadığından ya da kendime saygı duymadığımdan değil. Aslında tam tersi. Ama “neden tersi?” diyecek olursanız bunu da açıklayamam. Sizin anlayacağınız garip durumlar. Çok garip. Öyle garip ki, ilk defa bir yazımda üç nokta kullandım ve nerede kullandığımı hatırlamıyorum. Dönüp düzeltmeyeceğim de. Çünkü biraz sonra babam odamın kapısını çalacak ve sesini inceltip ki zaten incedir sesi, “Şu senin kıtırlı şapkalardan birini versene bakayım.” diyecek, sonra da kahkahayı basacak ve kahkaha attığını fark edince de sesini bir anda azaltacak ve sırıtmaya başlayacak. Bir maymun gibi. Doğrusu maymunlar sırıtır mı bilmem. Sanırım sırıtırlar. Aslında ben prezervatife insanlar neden şapka dediğini de bilmem. Kıtırın ne anlama geldiğini de. Sanırım bilmem de gerekmiyor. Sonuç olarak hayat oldukça güzel. Hayatımda nefesimi kesebilen biri var çünkü ve o olmasaydı nefes almamın bu kadar değerli bir şey olduğunu fark edemezdim. Sanırım nefes almayı da çoktan bırakmış olurdum.

Hayatımın kadınısın sevgilim. Hayalimin de. Bana dair ne varsa orada duruyorsun işte. Hiç gitmeyecekmiş gibi. Sahi, mısır yiyecektik en son, hatırladın mı?

1 yorum: