üçüncü kişi.

Lekeli bir geçmiş ve silik bir geleceğin ortasında, gerçek olduğuna bile emin olamadığı bir anın içine sıkışmış ve kurtarılmayı bekleyen, yalnız bir kadın. Tek arzuladığı kimden geldiği önemsiz bir el. Elimi uzatıp, onu bulunduğum yere çekiyor ve eğilerek kulağına fısıldıyorum, “Cehennemime hoş geldin.”

Sıkıcı ve rahatsız edici bir sessizliğin ortasında karanlığın içinden karanlığıma çektiğim kadın ile birlikteyiz. Yalnızlığımızı paylaşıyoruz ve paylaştıkça da artıyor. Umutsuzca izliyor, çaresizce değişmesini bekliyoruz. Kimden geldiğini çok da önemsemediğimiz, sihirli bir dokunuş bize gereken, ama gelmiyor ve biliyoruz ki gelmeyecek. Çünkü tanrı ne öyle bir eli, ne de sahibini yarattı.

Tarifsiz bir acının içine sıkışmış ve sanki hep orada kalmış gibi hissediyoruz. Sancılı bir yok oluş süreci bu. Metaforlarla açılan bir kaçış kapısına götürüyorum elimi ve kilitli olduğunu fark ediyorum. Yüzümde kaybedişin getirdiği laçkalaşmış bir gülümseme, ama gerçek. Kadına bakıyor ve bana baktığını fark ediyorum. Benden farklı değil, inanın değil. Sanki dünyanın son gününde, hayatının ilk gününe başlayan talihsiz bir kadın o. Ruhunun en derinliklerine istemsizce ittiği masumiyeti bana sesleniyor; “Dokun bana.”

Yanına gidiyorum. Çıplaklaşıyoruz. Sevişiyoruz. Ruhumun bedeninden çıkıp, onun bedeninde eridiğini hissedebiliyorum. Ölümsüz hissediyorum. Hiç doğmamış gibi hissediyorum. Güçlü hissediyorum. Korkak ve muhtaç hissediyorum. Pişman hissediyorum. Karanlığı hissediyorum ve aynı zamanda aydınlığı. Hissedemediğim tek bir şey var, adına “ben” diyorum. Beynimin boşaltmak ve bir daha hiç toplamamak istiyorum, ama mümkün değil.

Bir oda. Ermenice bir şarkı çalıyor ve tüm odayı kaplamış hâlde. Anlamadığım sözcükler, ama anlamını hiçbir zaman unutamayacağım hisler var.

Bir koltuk. Duvarın önünde, dolabın yanında. Üzerinde iki ayak. Dizler. Bacaklar ve bacakların tam ortasında bir kafa. Önce kendisini emdiğini düşünüyorum, ama yaklaştıkça dudaklarından, fayansa doğru akan kanı fark ediyorum. Erkekliğini yok eden bir kafa bu. Belli ki kendisine ulaşmaya çalışıyor. Ona selam veriyorum ve odadan çıkıyorum.

O adam çıktığımı anlamıyor, çünkü ben kapılara ihtiyaç duymuyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder