Sabahattin Ali kendi dehasının diyetini hayatıyla ödemiş, adeta yeteneği karşılığında korkmadan canını ortaya koymuştur. Her romanını elime aldığımda, kitaplarını raflarda gördüğümde içime trajedisiyle ve ölümünün hüznüyle düşer okuma hissi. Kitaplarını hep garip bir hisle okurum. Azarlandıktan sonra göz yaşları yeni kurumuş çocuğa gösterilen şefkat gibidir satırları. Yayın evinin kapakları sizde buruk bir tat bırakır hep.
Kuyucaklı Yusuf’u okurken muhakkak başkalarının da aklına geldiği gibi ister istemez Yusuf’u Anadolu’da yaşamış bir Dexter gibi gördüm. Kan gölü içinde kalmış küçük bir çocuk, devlet memurunun Yusuf’u evlat edinmesi, dünyaya karşı takınılan duygusuz yaklaşım… Belki biraz daha irdelendiğinde bulunabilecek daha pek çok benzerlik.
Yazarların birbirinden esinlenme ihtimalini göz ardı edersek eğer, bir katliamın küçük bir çocukta ne gibi hisler bırakabileceğine dair yürütülmüş benzer tahminler üzerine kurgulanmış iki farklı senaryoyla karşı karşıya kalırız. Lafı fazla uzatmaya gerek yok. Kuyucaklı Yusuf bir solukta okunan ve hala Türk yazın dünyasında hak ettiği yeri alamamış bir romandır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder