"Geceleri çok canım sıkılıyor benim. Hatta bazen gündüzleri de sıkılıyor. O kadar sıkılıyorum ki, ayağa kalkıp, üzerine de mutfağa gidip bir tane daha mandalina almak gözümde büyüyor, kocaman oluyor, aklıma büyüyünce ne olmak istediğimle alakalı hayaller geliyor. Sahi, ben ne olmak isterdim?
Hatırlamıyorum biliyor musun?
3 yaşındayken edebiyat öğretmeni demişim bir iki kez.
Ailem hukukçu olduğu için, bir kere bile hukukçu olmak istemedim.
Bir keresinde kendi kendime, "ben, abim olacağım." demiştim
Belki de laneti hala üzerimdedir.
Onun benim yaşımdaki halinin güncellenmiş versiyonu gibiyim.
Saçımı niye onun gibi kestirdim?
Niye onun dinlediği müzikleri dinliyorum?
Niye onun gibi giyiniyorum?
Ve evet, ben neden bahsediyorum?
Özledim seni.
Sana sarılsam ve hiç bırakmasam.
Belki biraz ağlarım.
Özledim işte. Yalnız kalmayı özlersin ya bazen.
(Bu kısımda sen bir şey söylüyorsun, bakmıyorum bile, bir iki kelime seçiyorum.)
Yok sadece üst üste 2 kelime yazmak, bazen içmekten daha zevkli.
Ve bazen bir kaç kelime, en sert içkiden bile daha baştan çıkarıcı.
"Hiçbir zaman senin kadar güzel bir sevgilim olmadı."
Dersem.
İnanır mısın?
Niye sona soru işareti koyarım ki?
Tabii ki inanmazsın.
Shift tuşuyla aramda bir münasebet varmış gibi.
Olur öyle.
Bilirsin ki, bazen en güçlü -en az benim kadar- sözcükleri yalnızlık yaratır.
Sonra bununla yetinmez en zayıflarını kullanarak, yine o yok eder.
Bazen coşuyorum.
Bazen duruyorum.
Misal, televizyonun karşısına oturuyorum.
Bugün olduğu gibi.
6 saat kadar futbol izliyorum. Gözümü bile kırpmıyorum.
Büyüleniyorum, en az senin karşında olduğum kadar.
İnanır mısın, kendi tuttuğum takımın maçında genelde çişimi de onunla birlikte tutuyorum.
Onu boşver de.
Sen ve ben, neden hiç biz olamadık ki?
Buna bir cevap vermeliyim.
Hayal et. Bir gitar olduğumuzu. Evrende sadece 5 tane tel var. Her telde ise sınırsız noktalar ve bunlara bağlı sınırsız sayıda ses tonları var. Her insan o noktalara hapsolmuş, tek tek. En kalınından, en incesine kadar. Orada, bir yerlerde sen ile ben de varız. Ama biz yokuz, hatırladın mı? Birimiz en yukarıdaki teldeyiz, birimiz en aşağıdaki. Bana bastırdıklarında en kalın sesi çıkarıyorum, sen ise en incesini. Birbirimize yaklaşmaya çalışıyoruz, bunu deniyoruz. Bunu yaparken öyle geriliyoruz ki, birbirimizi bulamayıp serbest kalınca kendimize gelemiyoruz; daha da uzaklaşıyoruz. Gittik, gitmeye devam ediyoruz. Bize bastırmaya devam ettikleri müddetçe eskiyoruz, yaşlanıyoruz. Peki ya sence sen ve ben, neden biz olamıyoruz? Neden bize aynı anda bastırmıyorlar, neden benimle aynı sesi çıkaramıyorsun, neden seninle aynı sesi çıkaramıyorum?
Şimdi anladım! Duymamamız için kör yaratıldık biz, görmememiz için sağır yaratıldığımız gibi."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder