Haftalardır Haluk’un peşinde olmama karşın bir türlü onunla karşılaşmayı başaramadım. Onu ararken diğerlerini eliyordum. Listemde üzeri çizilen isimler her gün biraz daha artmış ve günün birinde listemi bütünüyle kaplamıştı; Haluk hariç. Onun üzerine ne kadar plan yaparsam yapayım ters tepmişti. O herifin bittiği yerde bulunma imkanını bir türlü yakalayamamıştım. Bir şeyler, benim kontrolüm dışında ısrarla ters gitmişti. Bu durum canımı sıkıyordu. Yetersiz hissediyordum. Ne zaman böyle hissetsem yeniden bir umuda tutunarak arayışıma kaldığım yerden devam ediyordum. O adamda mistik bir şeyler vardı, bunu hissetmemek için de aptal olmak gerekirdi. Değildim, ama becerikli biri de sayılmazdım.
Sayısalı sürekli beşlemek? Nasıl bir şeydi bu, nasıl bir yetenek gerektirirdi. Benim gibi saplantılı bir adam dahi bu işin sırrına erişememişken, buna biri erişebilir miydi? Hayır. O adamda garip bir şeyler olduğuna her gün biraz daha fazla inanmış, ama bir türlü tam anlamıyla emin olamamıştım. Mahallesinden ayrılmıyordum. Öyle ki bazı geceler kendimden geçip arada bir gelip demlendiği söylenen birahanenin önünde sızarak kendimden geçiyor, sabah dükkân sahibinin dürtüşüyle uyanıyordum. Bir süre bu döngüden kurtulmayı başaramadım. Beni tanımayan biri manyak bir ayyaş olduğumu düşünebilirdi. İşin kötüsü ben de farklı düşünmüyordum. Kendimi tanımayı unutmuş; amaçlarıma karşı amaçsız kalmıştım. Haluk. O adamı bir defa görmek için sahip olduğum her şeyden vazgeçebilirdim.
Ve nasıl oldu bilmiyorum, bir gün o birahaneye geldi. Gözlerime inanamadım ve birahane patronuna iki defa gelenin o olup olmadığını sordum. Aldığım cevap aynıydı, hatta üzerine bir de içeri geçip işime bakmamı söylemişti bana. Ukala adam. Bana emir kipiyle bu cümleyi kullanmıştı. Ne yapayım, içeri geçip işime bakmaya başladım ben de. Karıncalı bir otuz yedi ekran televizyonun karşısındaydı. Gözlerini oradan ayırmadı. Güldü, duygulandı ya da hiçbir şey hissetmeden öylece baktı. Duygu değişimleri çok keskindi, bunu fark edebiliyordum. Daha fazla bekleyemeden yanına seğirttim: “Oturabilir miyim?”
Normal bir insan bu tepkime şaşırırdı, ama o, bu durumu fazlasıyla olağan karşılayarak, “Geç” dedi, “lütfen otur.”
Konuşmaya başladık. Havadan sudan konuşuyor, arada bir futbol muhabbeti yapıyorduk. Ama tahmin edebilirsin ki kafam farklı bir yerdeydi. Sürekli konuya nasıl gireceğimi düşünüyor, ama her seferinde kendimi alakasız bir diyaloğun ortasında buluyordum. “Sen bir zaman bükücüsü müsün?” diye soramazdım, beni garipserdi. Bir paranoid şizofren olduğumu düşünüp tımarhaneyi, hatta polisi bile arayabilirdi. Hayır, yapamazdım. Ya sayısalı nasıl tutturduğundan bahsi açsam? Yine olmazdı. Tepkisi aynı olurdu. Bunları düşünürken sarhoş oldum. Uyandığımda masada Haluk yoktu ve dükkân kapanmak üzereydi.
O günden sonra Haluk’un mahallesinde defalarca kez sabahladım. Ama her seferinde ya Haluk gelmedi, ya da onu kıl payıyla, bir şekilde kaçırdım. Bunu mahalledekilerden duyuyordum. Hatta karşımda büyük bir çetenin olabileceğini düşünerek, mahallenin çeşitli yerlerine küçük, gizli kameralar koydum. Gerçekten dedikleri gibiydi. Haluk neredeyse her gün mahalleye geliyor, belli yerlerde konaklıyor, ama o geldiğinde ben ya farklı bir yerde oluyor ya da onun geçtiği yerlerde uyukluyordum. Belki de bu yüzden, ancak çok sonraları fark edebildim onun bir zaman bükücüsü olduğunu. Hiçbir zaman bunu nasıl becerdiğini anlayamadım ama o en iyisiydi. Sürekli onunla karşılaşıyor, konuşma fırsatı yakalıyor, hatta sürekli ipliğini pazara çıkarıyordum; ama her seferinde o bir şekilde geçmişe dönüp, bu ihtimalleri sıfıra indirgeyerek benden kurtulmayı başarıyordu. Ve gerisi bildiğiniz gibi evlatlar, pes ettim. Onunla uğraşamayacağımı anladım ve sizi bugüne dek, bu şey için eğittim. Onun hakkında her şeyi, şurada gördüğünüz kutunun içinde bulabilirsiniz. Babanızı mahcup etmeyin.
Dostum, çok iyi gidiyor. Tek solukta okuyorum diyebilirim.
YanıtlaSilÖncelikle beğenmen beni gerçekten memnun etti. Ama kafamda farklı, geniş ve her zamankinden karmaşık bir senaryo oluştuğu için, buna ara vermek adına böyle bir bölüm yazdım. Ama burada bitirmeyi de düşünmüyorum, bu yüzden sonunu açık bıraktım.
YanıtlaSilYo yo, bittiğini düşünmedim zaten. Hatta hikayenin gidişi beni ürküttü bile diyebilirim. Gerçekten işlenmeye çok müsait bir hal aldı. Şöyle diyeyim: Bir bölüm sonrasını beklediğim bir dizi gibi.
YanıtlaSilBiliyorsun, hikayede olay kurgusuna önem veririm ve severim. Bu hikaye, sanki tam benlikmiş gibi duruyor. O sebeple devamını merakla bekliyorum.
Dostum. Muhteşem bir kurgu, zaten bunu belirtmek için alternatif sözcüklere gerek bile duymuyorum. Öte yandan, hikayenin her planında vermek istediğin duyguyu okuyucuya ustaca aktarıyorsun. Bu yetenek Hayyam'da da var, hep söylerim. Mesele, okuyucuya olayı anlatmak değil, her örüntüsüyle yaşatmaktır. Devamı hakkında merak uyandıran ve blogla sınırlı kalmaması gereken bir çalışma.
YanıtlaSil