Yaratık girişte Mehmet’e gösteriş yapmıştı. Çünkü Korumalar diz çöktükten, Mehmet şaşkınlıkla önüne bakmaya başladıktan birkaç dakika sonra yaratığın saçtığı ışık hissedilir düzeyde azalmıştı. Kadınlar, Mehmet’in sağında ve solunda diz çökmüş durumda duruyorlardı hala. Sahiplerinin heykel oluşuna özenmişler diye içinden geçirdi Mehmet, hatta o şartlara tezat oluşturacak şekilde suratını bir tebessüm kapladı. Tam bu sırada yaratığın gösterişine yakışmayacak tez ve çocuksu bir ses doldurdu odayı.
‘’Huzuruma hoş gelmedin, biliyorum ama yine de sen benim için az da olsa değerlisin ve bunun nedeni merak ediyorsun değil mi? Hadi durma, konuş. Surat ifaden bu atmosferden korkmadığını gösteriyor. Halbuki kızlarımın söylediğine göre evinden alınırken küçük çocuklar gibi tir tir titriyormuşsun. Yoksa senin için sonunun ne olacağını bilmediğin bir kaos, yargılanıp öldürülme ihtimalinin olduğu bir düzenden daha mı ürkünç?’’
‘’Şu an yargılandığımı bilmiyordum.’’
‘’Sakinliğin takdire değer. Ama sözlerine dikkat et! Küstahlığa varırsa, değerin ne olursa olsun kelleni almak zorunda kalırım.’’
‘’Neler olduğunu anlayamıyorum.’’
‘’Olanları ne ben ne de bir başkası anlatacak değil. Siz doğulular putlar yaratmakta iyisiniz. Şu an bu zahmetten kurtuldun. Sen kökenlerinin getirdiği diğer yeteneğin sayesinde hayatta tutunacaksın. Olayları sorgulamadan benim şanımı yayacaksın. Adalete hizmet edeceksin.’’
‘’Böyle bir hizmete ihtiyacınız olduğuna göre başka güçlerde söz konusu ve siz bir şeyi gözden kaçırmışsınız . Biz doğulular kendi yarattığımız putlara karşı çok çabuk sırtımızı döner ve yaratma aşamasında duyduğumuz şevkten daha hırslı bir şekilde onu yıkmaya çalışırız.’’
‘’Bunu bilmediğimi sanmanı aptallığına veriyorum. Ölmek istemiyorsan bana hizmet edeceksin ve şu an bana sırtını döndürebilecek kadar büyük bir güç yok dünya üstünde.’’
‘’Kabul etmekten başka şansım yok gibi gözüküyor.’’
Mehmet sözlerini tamamladığında sol arka çaprazında duran bir kapı açıldı, kapıdan önce beyaz dumanlar çıktı, sonra da beyaz önlüklü iki adam. Doktor gibi gözüküyorlardı ve büyük ihtimalle de doktorlardı. Birisi elinde bir tepsi taşıyordu. Tepsinin üzerinde bir şişe su ve iki plastik kap gözüküyordu.
Doktorlardan biri Mehmet’in yanına geldi ve iki tane rengi beje çalan kesme şeker verdi. Yemesi gerektiğini anlayan Mehmet önce kesme şekerleri yedi. Sonra eline bir bardak suyla iki tane kapsül şeklinde hap tutuşturuldu. Hapları yutmasına rağmen doktorlar geldikleri yere geri dönmüyorlardı. Görüntüler bulanıklaştı. Doktorlardan biri Mehmet’i kolundan tuttu. Hapları yuttuktan çok kısa bir süre sonra bayılmıştı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder