Kımıldamadan bekliyorum, bana o noktadan ayrılmamam söylenmiş gibi. Sürekli yer değiştiren kalabalığın ortasında, neyi koruması gerektiğini bilmeyen bir nöbetçiyim. Güneş ertesi soğukluğunda bekliyorum şehrin, neyi veya kimi beklediğimi bilmeden. Üşüyorum.
Kanım gibi, zaman da akmıyor. Göz kapaklarımdaki ağırlığı, gözlerimi durmadan taciz eden ayaz sırtlıyor. Volta atıyorum aşağı yukarı, her seferinde noktama hızlıca dönmek üzere. Muğlak geleceği gördüğüm rüyamı hatırlıyorum, kendime vaat ettiğim toprak burası. Ben buraya bağlıyım, bir de zamana; uzaklaşmam mümkün değil. Saatime bakıyorum, 17:27.
Yüzümü hissetmiyorum, yüzsüzleşmiş de olabilirim. Bekliyorum saniyeleri, altmış adımlık tavaflarını. Bekliyorum; var olacağım anı, yok olacağım anı. Her şey yolunda giderse, yarım kalacağım anı; 17:28'i bekliyorum. Ondan geriye sayıyor saatim, uzaklarda onu görüyorum. O olduğunu biliyorum; bana, benim benzeyebileceğimden daha çok benziyor. O bir adım atıyor, kalbim üç defa. Yakınlaştıkça yüzü beliriyor, yüzündeki gülümseme de. Yolun daha yarısında bile değil, ama; artık üşümüyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder