kısa yazdım, uzun okudum.

“Sen, kısa cümlelere aşıksın. Ama itiraf edemiyorsun bir türlü. O yüzden içine atıyorsun hep. Ve bunları hep kısa cümlelerle dile getiriyorsun. Dile getirdikçe, daha da fazla aşık oluyorsun. Sonsuza yakın bir yere gelinceye kadar bu döngü devam edecek. dikkat et başın dönmesin, yerler ıslak.”

Tek cümleyle önce kendini anlatmaya çaıştı. Sonra onu var edenleri. Yokluğu, hiçliği. Kendinliğinden bahsetti, dinginliğinden dem vurdu. Hala tek cümlesi devam ediyordu. Bitmek bilmeyen hayallerinden ve onlardan nasıl vazgeçtiğine de yer ayırdı. Bu cümle onların yanına da kalır mıydı? Toplumu var ettiğini düşünenlerin, yön vermek isteyenlerin, değerleri belirleyenlerin. Onların, onlardan daha güçlü olduğunu kabul edecek kadar öteki, bunu umursamayacak kadar aylak olduğunu ise cümlenin sonlarına yaydı. İçindeki tezatlığı öldürecek son noktayı koymadan önce, evrenin -ya da- kosmosun yanında ne kadar küçük olduğunu hatırlatacak minik eklemeler yaptı, herhangi bir filozofun herhangi bir çağda söylemiş olabileceği bir iki aforizmayı tırnakların gücüyle cümleye serpiştirdi. Bu noktayla birlikte, onu var edenleri tek cümleye sıkıştırmış, geriye sadece yok edenler kalmıştı.

O da yapması gerekeni yaptı. Var edeni yok etti. Ömrü boyunca yazdığı tek cümleyi silmek için delete tuşuna basmaya karar verdiğinde, durdu. Arkasına baktığında ne cümlenin başını görebiliyordu, ne de sonunu getirebiliyordu. Gerek de yoktu. Yavaşça gülümsedi, çayından bir yudum içti.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder