Yıllar önce, bir 17 Mayıs günü İtalya'daydım. Venedik'e vardım ve gondollardan sorumlu kişiye orada çalışabileceğimi göstermek için pazularımı sıktım, kaslı vücudumu sergileyerek türlü hareketler yaptım. Sonra, adamın yanına yaklaşırken korku dolu gözlerle bana bakan adam ''No signor ben eş cinsel değilim, kırmızı gondoldaki Luigi eş cinseldir'' dedi. Kırmızı gondola baktım, evet Luigi eş cinseldi. Söylemese de pembe kürekten anlaşılıyordu. Neyse, ona durumu anlattım ve beni işe aldı.
Venedik kanallarında kâh yabancı turistleri, kâh romantik bir akşam geçirmek isteyen İtalyan çiftleri gezdirdim. İtalyanca şarkı söyleyen gondolcuları gördüm ve ben de bir cd çalar alıp gondol içine gizleyerek playback yapmaya başladım. Gondola binen turistlere ağzımı oynatarak kendimden geçercesine İtalyan ezgileriyle büyük bir zevk yaşatıyordum, ta ki cd takılana kadar. Çinli turistler birden bana çemkirdi ve paranı vermeyiz gibi jest ve mimiklerde bulundular. O sinirle Çinlilere kürekle giriştim ve gondolu batırıp kaçtım.
Akıntılı suda ölümden dönmüştüm ve yüzerken düşündüm, sülalede hiç havalı ölüm yoktu. Eşref enişteme Adana-Pozantı yolunda kamyon çarpmış, Hulisi dayım da Dudullu'da kanalizasyon çukuruna düşmüştü. Ali Ekber dedemi ise köyde buzağı tepmişti. Acaba kendimi Grand Kanal'ın serin sularına bırakıp ölse miydim, ne kadar havalı olurdu. ''Cevdet, Grand Kanal'da boğularak öldü!'' İleride küçük kuzenlerim benden ve ölümümden gıptayla bahseder, hava atarlardı.
Şimdi ne zaman Beyoğlu'nda gezerken İtalyanca şarkı duysam, gizli gizli playback yapar; kendimden geçerim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder