Eve geldiğimde uyuyordu. Sessizce yanına sokulup hafif kenara kaymış battaniyeyi sırtına doğru örtmeye çalıştım. o sırada uyandı.
"sen mi geldin?"
"ben gelmek için seninleyim"
"çok sıkıldım uyuyakalmışım"
"ne yaptın ben yokken?"
"özledim. senin görüşmen nasıl geçti?"
"işi aldım! bak en sevdiğin kurabiyelerden de aldım sana hadi kalk"
"Süpersin sen!" dedikten sonra beklediğim sarılma gecikmedi. kahve kendine getirir şimdi seni deyip mutfağa geçtim. mutfakta kahve hazırlarken içeriden seslendi "ee peki şimdi ne olacak? işi aldın ya hani ondan soruyorum"
"üç hafta içinde senaryoyu teslim etmem gerek" diye bağırdım.
"o bahsettiğin konu olacak değil mi?"
"hayır"
"ne peki?"
"seninle ilk tanıştığımız günü yazacağım"
"nasıl ya, ama ama"
"şişş sen bana bırak"
"peki canım"
kahveleri alıp salona geldim, kurabiye kutusunu açtım ve tabaklara koydum. bilgisayar açıktı, hemen kucağıma çekip yazmaya başladım"
ıslak ve temiz bir gün, yağmurlu olmaz hep. işte ben temiz, ıslak ve temiz bir günde onunla tanıştım. her zamanki bankta oturmuş, uzakları seyredip o aradığım ama kim olduğunu bilmediğim kişiyi beklerken onun uzaktan geldiğini fark ettim. yalnız bir gariplik vardı; giderek yaklaşıyordu! yanıma kadar geldi, heycanlanmıştım aradığım ama bilmediğim kişiye çok benziyordu. o kadar boş bank varken gelip yanıma oturdu! önce sordu ama hakkını yememeliyim; "azcık kayar mısınız beyefendi!"
"tabii ki zevkle"
sıkıntılı gibiydi,dayanamayarak sordum;
"adınız nedir?"
"adımı soracağına sıkıntımı sorsaydın?"
"sıkıntınız nedir?"
"pelin"
"efendim?"
"pelin diyorum ismim pelin"
"ben de teoman memnun oldum"
"olursun tabii genç ve güzel bir kadınla tanışıyorsun"
"şey evet haklısın"
"neyse canım çok sıkkın teoman, anlatacağım kimsem yok"
"bana anlatabilirsin"
"neyi?"
"canının sıkıntısını"
"canım sıkılınca eğlenmek isterim ben"
"peki eğlenelim o zaman ne yapalım pelin?"
"evlenelim!"
"neee"
"şaşırdın değil mi? ama üç gün içinde evleneceğiz biz"
"nasıl ya daha birbirimizi bile tanımıyoruz"
"merak etme tanışırız hadi gel şimdi gidiyoruz"
elimden tuttu ve beni evlerine götürdü. eve girdiğimizde merak içindeydim. o sırada salonda yalnız olmadığımı anladım.
"merhaba teoman"
"ama ismimi nereden biliyorsuz"
"of boş ver teoman, söyle bakalım ne zaman evleniyorsunuz"
"evlenmek mi?"
"evet artık zamanı gelmedi mi?"
şaşkındım. ama şaşkınlığım karşı duvarda gördüğüm fotoğraflarla daha da arttı, ben ve pelinin fotoğrafıydı bu. ama nasıl olurdu?
biraz sonra pelin elinde su ve bir ilaç kutusu ile geldi. ilaç zamanı teoman. düğüne kadar iyileşmen lazım. ne olduğunu anlamadan hapı yutmuştum bile. hapı içtikten sonra aklım başıma gelmişti. o kaza günü, hafızamı kaybetmem, evlenmeden hemen önce olanlar. hepsi aklımdaydı.aslında biz pelinle tanışıyorduk. ama o kaza hafızamı alıp götürmüştü. şimdi raylar trene uymuştu işte..hafızam yerine gelip, her gün ilk defa tanışıyordum pelinle, sanki yeniden aşık olurmuş gibi.. iyileşip üç gün sonra evlendikten sonra bile. bu arada pelin'in sesisiyle irkilip yazıma ara verdim;
"korobiyeler çook gozol ya, bitti mı yazduklorun okosono?"
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder