Özledim baba. Dünya yaşanılır bir yer değil artık benim için, onu çözülmesi büyük bir problem olarak görmekten sıkıldım. Oysa eskiden, yedikçe azalmayan bir pasta kadar güzel geliyordu gözüme, nasıl böyle oldu? O zamanlar sence de güzel değil miydi? Allah iyi, insanlar sevecendi. Gerçi ben o zamanlar bu ayrımı yapamıyordum, sahi yapsam Arap Sadi’yi kovar mıydım her seferinde evden? Düşündüm de, bence yine kovardım. Ama oradan bakma, kızgınlığım çabucak geçerdi yine. Özür dilerdim, sarılırdık, gelirdi evime, bir oyuncağımı daha çalıp giderdi. Ama beni mutlu ederdi bunun karşılığında. Çünkü onun oyuncaklara, benim gülümsemelere ihtiyacım vardı. Sonra yine gelirdi, sonra yine aynı şeyler olurdu. Özledim baba, çok özledim. En azından o zamanlar doğanın kanunlarına uygun olarak yaşıyorduk, şimdiki gibi değil, namertçe değil. İnsanlığın bir çocuğun üzerine yapışan en acınası sıfat olduğunu o zamanlar bilmiyordum. Bilemezdim. Bilsem inan hiç büyümezdim.
Her zaman güçlü ve inatçı bir çocuk olduğumu söylerdin. Öyleydim, ama bu kirliliği kaldıracak kadar güçlü bir adam olamadım hiçbir zaman. Adam olmayı bile kaldıramadım ki. Arada kaldım, kısıldım, sıkıştım, nefes alamıyorum baba, ölüyorum. Tekrar sokaklara dönmek, koşmak, düşmek, tenimi kirletmek istiyorum. Artık tenimi kirleten her bir çamur izinin, masum ruhuma yeni bir günahın bulaşmasını engellediğini öğrendim. Niye bu kadar geç baba, neden oğlunu hiç uyarmadın? Oysa ben senin her istediğini yaptım, sense hayatın boyunca beni kandırdın.
Hatırlıyor musun, plastik bir top almıştın bana. Onu ayağıma aldığım her anda kendimi bir futbolcu sanacak kadar hayalperest bir yaratıktım. Böyle birinin üzerine o çubuklu formayı hiç geçirmemeliydin baba. Beni o stada hiç götürmemeliydin. Dünyanın en mükemmel locası olan omuzlarında bana maçları seyrettirmemeliydin. Gülmemeliydik baba, Okocha bizi hiç ağlatmamalıydı. Elimizi süremediğimiz bir teneke en büyük amacımız olmamalıydı. Ama oldu ve şimdi sen yoksun. Ben varım, senin yerine de ağlıyorum, bir başıma ağlıyorum… Ama neyse ki Galatasaray var. O olmasaydı Fenerbahçe’yi bu kadar sevebilir miydim? Fenerbahçe’yi bu kadar sevmeseydim, her ağladığımda aklıma düşebilir miydin? Soru sormak bazen ne kadar güzel baba. Bir damla düşürüyor gözden, yavaşça.
Bilmiyorum baba. Hiçbirini bilmiyorum. Sadece yanına gelmek istiyorum ama bileklerime kıyamıyorum. Şayet gelemeyecek olursam, anneme benim yerime söyler misin insan olmaktan bu kadar sıkıldığımı? Hatta bir de rica etsen, beni yeniden doğurabilir mi?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder